22 Kasım 2008 Cumartesi

ŞEHİRCİLER BULUŞUYOR İZMİR

KENTİN MERKEZİNDEN ÇEPERİNE SEYAHAT

Nisan, Temmuz ve Ekim aylarında TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Merkezinin desteğiyle İstanbul, Ankara ve İzmir’de bir araya gelmiş grupların ortaklaşa düzenlediği “Şehirciler Buluşuyor” etkinliklerinde her üç ilde de kentsel dönüşüm mahallesi olarak bilinen mahallelere, TOKİ’nin “kutucuk”larına İstanbul’daki bazı mahalle dernekleri temsilcilerinin katılımı ile ziyaretlerde bulunduk. Buluşmalar, mahallelileri ve onlara destek olanları bir araya getirmesi açısından çok önemli bir kapıyı araladı. Farklı illeri, farklı mahalleleri peşi sıra gezmek, öğrenmek, dinlemek, bilgiyi ve deneyimi paylaşmak aklımıza takılan birçok konunun altını doldurmak için ipuçlarını önümüze sundu. Ama belki de kentlerimize yaptığımız seyahatin bize bıraktığı en önemli sonuç, kentlerde olan bitenler arasındaki “farksızlığın” alenen ortada serilmesi oldu.

Dilimize pelesenk ettiğimiz “neo-liberal politikalar” kavramının hakikaten de bir farksızlaştırma çizgisinde nasıl da her yerde tek biçimde ortaya çıktığını kentlerdeki uygulamalara biraz alandan, biraz derinden bakınca bizzat deneyimledik. Belediye yönetiminde kim olursa olsun, mahalleler ne zaman ve kimler tarafından kurulmuş olursa olsun, bugün işleyen süreç rant amaçlı, tek tip bir dönüşüme işaret ediyor. Bulundukları yerler değerlenmiş, çalışma alanları, fabrikaları kentlerden ötelenmiş olan yoksul ve yok sayılan insanlar kentlerin merkezlerinden sürüklenip; her yerde aynı şekilde yapılmış, şehir hayatından bütünüyle kopuk TOKİ konutlarına, üstelik bir de borçlandırılıp yerleştirilmeye çalışıyorlar. İstanbul’da Sulukulelilerin taşındıkları Taşoluk, Ankara’da Protokol Yolu çevresinden çıkarılanların taşınmakta oldukları Karacaören, İzmir’de Kadifekale’de yaşayanların taşınacakları Uzundere toplu konutları birbirlerinden yüzlerce kilometre uzaklıkta, farklı coğrafyalarda ama aynıydılar. Kentsel dönüşüm süreçleri de, sözleşmelerin imzalanması için yapılan zorlamalar da, imzalatılmak istenen protokol metinleri de… Mamak Boğaziçi Mahallesinde kocaman asılmıştı TOKİ ve Büyükşehir Belediyesinin imzalatmak istediği protokol; bizler sanki İstanbul Başıbüyük Mahalle derneğinin içindeydik. Nasıl da benzerdi tüm mahallelerde duyduğumuz sözler… Bir anda geliveren kentsel dönüşüm projeleri, sözleşmeler… Kentin merkezinden çeperine doğru çizilen yollar, ya da kentlerimizde üzerlerine “kırmızı çizgi” çekilen insanlar…

Projeler aynıydı da orada yaşayanlar birbirlerinden farklı mıydı? Yok; farklı coğrafyalardan gelmiş, farklı coğrafyalarda yaşayan ama aynı sorunlarla boğuşan benzer insanlardı. İstanbul Başıbüyük Mahallesinde polisin koruduğu TOKİ şantiyesine karşı mücadele eden bir kadının “millet aç olsa ne yapar, diyelim açım… ya ölürüm, ya öldürürüm, ya çalarım, ya çırparım” feryadı, İzmir Güzeltepe’deki kadının “açım ben, açken ne yaparım, ya ölürüm ya öldürürüm ya da çalarım” feryadından ne kadar farklıysa o kadar farklıydı insanlar. Birbirinden habersiz iki kadının serzenişleri işaret ediyor bize ezilenlerin, yoksulların, yok sayılanların, onlar farkında olmasa da, “bir” olduğunu. Birbirlerinden habersiz birleşiyorlar. Ve bizler gördük ki, aslında rant odaklı kentsel dönüşüm projeleri, insanları bir araya getirme ve ortaklaştırma zemini kurarak kendini yok edecek gücü de içinde barındırıyor.

Ne üç büyük kentte, ne de Anadolu’nun herhangi bir yerinde farklı söylemlerle oluşturulan ama benzer sonuçları ve sorunları doğuran çetrefil politika birbirinden farklı. Ve pek tabii uygulamaların göbeğinde bulunan ve mağdur olanlar da… Mamak’ta Barınma Hakkı Bürosu’nun da bulunduğu açık hava sinemasında İstanbul Başıbüyük mahallesinin mücadelesini anlatan belgesel “Göç”ü seyrettikten sonra yanımıza gelen Mamaklı kadınlar “Başıbüyük’e ne yapıldıysa bize yapıldı sayarız, onlar bizim kardeşimiz” demişlerdi gözleri yaşlı, başları dik. Belki de artık kadınlarımızın kardeşlik türküsünü dinleyip, farklılıklarımızla bir arada yaşarken, farksızlıklarımızla “sen-ben”i ortadan kaldırıp “biz” olmanın ve zorla, pervasızca dayatılan bir yaşam biçimine karşı koymanın tam zamanı.

20 Ekim 2008 Pazartesi

ŞEHİRCİLER BULUŞUYOR-İZMİR

ŞEHİRCİLER BULUŞUYOR – İZMİR


25 Ekim Cumartesi



DUYURU VE ÇAĞRI



“Kentler bizimdir” diyenler şimdi de İzmir’de buluşuyor…


12 Nisan 2008’de İstanbul’da Başıbüyük ve Sulukule mahallelerinde, 5 Temmuz 2008’de Ankara’da Dikmen, Mamak ve Kuzey Ankara bölgesinde mahalleli, temsilciler, öğrenciler, meslek insanları, işsizler olarak “Kentsel Dönüşüm” gündemiyle biraraya geldik. Yapılan teknik geziler ve basın açıklamaları, incelenen dönüşüm süreçleri ve karşı mücadele dinamikleri, neoliberal politikaların uzantısı olarak gerçekleştirilmeye çalışılan büyük ölçekli kentsel dönüşüm projelerinin çok boyutlu sebeplerini ve sonuçlarını tekrar tekrar gündeme getirmeyi zorunlu kılıyor. Bu süreç ne sadece İstanbul’a, Ankara’ya, Bursa’ya… ait ve oradan menkul ne de sadece Türkiye’de yaşanıyor. III. Dünya yoksulları yeni yoksulluk mekanları yaratmaya itiliyor; bayrağı en önde taşıyan ise TOKİ ve ihale alan şirketler kadar yerel yönetimler ve tüm rantiyeciler.

İstanbul’lu mahalleli Ankara’ya gidiyor, İstanbul’lusu, Ankara’lısı İzmir’e geliyor. Şimdi, 25 Ekim 2008 tarihinde İzmir’de Çiğli Güzeltepe’mizde, Buca Kuruçeşme’mizde, İnciraltı’mızda ve Kadifekale’mizde buluşuyoruz. Bu çağrı hepimize, geçmişin unutulan yoksullarını ve yoksulluk mekanlarını yaşam çevreleri olarak benimsemiş insanlara bugün kendilerini kentsel dönüşümle hatırlatan tüm çevrelere karşı bir birlik çağrısı bu… Kiracıları görmezden gelen, geçmiş dönemlerde oyu kadar saygı gören bu çevreleri bugün zorunlu yerinden eden, kimi yerde mekanı soylulaştıran kimi yerde orada artık yaşamayı imkansızlaştıran tüm süreçlere, öznelere bir başkaldırı bu. Bu süreç elbette çeşitli boyutları tartışmayı gerektirmektedir ve kaçak yapılarıyla ün yapmış, aldıkları ihalelerle palazlanmış bir sermaye grubunun yanına eklenen yönetimlerin bu tartışmaların dışında bırakılmaları olanaksızdır. Şehirciler ve tüm duyarlı, sorumlu kesimler sadece dönüşüm sürecinin tarafı olmakla kalmayıp, konuyu tüm coğrafyamızda tarafları ve süreçleriyle tartışılır kılmak istemektedir, bu konuda atılacak her adımın öznesi olmayı talep etmektedir.


“Kentsel Dönüşüm” adı altında mahallelerimizi, yaşam alanlarımızı, toplumsal belleğimizi yıkan bilim dışı ve rant amaçlı yaklaşımlara karşı kentlerimizi sahipleniyoruz.

“Kentler bizimdir” diyen herkesi bir araya gelmeye çağırıyoruz.


Şehirciler Buluşuyor - İzmir

25 Ekim Cumartesi


8 Eylül 2008 Pazartesi

Bir Mücadele Alanı Olarak Mekan Çalışma Grubu Sonuç Bildirisi

Bugün kentlerimizde küçük bir azınlık, kentlerde yaşayanların büyük bölümü ve mekanları üzerine kırmızı çizgi çekmektedir. Kendi mantığı ve yaşam biçimine uymayan her şeyi işe yaramazlar olarak damgalamaktadır. Kentsel çelişki bu kırmızı çizgiyi çeken azınlıkla, üzerine kırmızı çizgi çekilmeye çalışılan geniş halk kesimleri arasındadır.

Bizler, günümüz toplumsal pratiklerinde mekanın iktidar mücadelesinin merkezinde yer aldığına ve hegemonya projelerinin mekanın bu stratejik önemini göremediği ölçüde başarı şansının da bulunmadığına inanıyoruz. Mekanın bu stratejik konumu sadece bugünü anlamaya yönelik değildir. Mekan, geleceğe yönelik bir toplumsal yaşam tahayyülünde de merkezi bir konumdadır. Ancak bu tür bir stratejik konumun sağlıklılığı, mekanın toplumsal yaşama dışsal bir unsur değil, toplumsal olarak üretildiğini kavrayabildiğimiz ölçüde mümkün olacaktır.

Bu çalışma grubunun üç gün boyunca yürüttüğü tartışmalarda üç boyut üzerinde bir tartışma yürütülmüş ve tespitler yapılmıştır:

  • Bugünün kentleri
  • Nasıl bir kent istiyoruz
  • Nasıl bir muhalefet/nasıl bir mücadele

Bugünün Kentleri Üzerine Değerlendirme

  • Son yirmi yılı aşan ekonomik stratejiler giderek artan biçimde üretimden vazgeçen ve ekonomik ilişkileri finans ve tüketim üzerinden kuran bir niteliğe bürünmüştür. Bu çerçevede sermaye birikim süreçlerinde kentsel yapılı çevreye yapılan yatırımlar merkezi bir konum kazanmıştır.
  • Üretime öncelik veren ilişki ve yapıları tasfiye eden bu anlayış kent mekanında da üretime göre örgütlenmiş toplumsal kesimleri ve mekansal yapıları tasfiye eden bir niteliğe bürünmüştür. Kentsel dönüşüm ve yeniden yapılanma olarak adlandırılan süreçler bu tasfiye sürecinin bir ifadesidir.
  • Söz konusu süreçler kentsel çelişkileri daha da derinleştirir bir nitelik kazanmıştır. Kentte işe yarayan ve yaramayanlar şeklindeki ayrım her zamankinden daha açık ve yaygın bir hale gelmiştir. Bu sürecin kaybedenleri sadece gecekondulular ve mavi yakalı işçiler değildir. Hizmet sektöründe çalışanların çok sınırlı bir kesimi hariç, bu sektörde çalışanların büyük bölümü de tasfiye sürecinin hedefi haline gelmiştir.
  • Kentlerde lüks konut alanlarının, alışveriş merkezlerinin yaygınlaşması kentleri birarada tutan unsur olan kamusal alanları ve mekanizmaları ortadan kaldırmaktadır. Kentler giderek artan biçimde bütünlüğünü yitirerek birbirinden bağımsız ve ilişkisiz adacıklara dönüşmektedir.
  • Kentlerin yönetimleri kentlerde yaşayanlara kapalı kapılar ardında, büyük sermaye, tarikat, siyasi parti ve rant arayışındaki diğer güçlü aktörlerle kararlar almakta ve bunları uygulamaya geçirmektedir. Çoğu durumda bu kararların kentlerde yol açtığı tahribatın sonuçlarını ve maliyetini ise söz konusu kararlara katılamayan geniş halk kesimleri ödemektedir.
  • Mevcut toplumsal ilişkilerden rahatsız kesimlerin kendi içindeki dağınıklığı ve kentsel süreçlerin sınıf mücadelesindeki merkezi konumunu kavramak konusunda çektikleri güçlükler, etkin bir mücadele ve alternatifin oluşturulmasını engelleyen olumsuzluklar olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Nasıl bir Kent İstiyoruz?”

Nasıl bir kent sorusu etrafında yürütülen tartışmalar hem güncel kentsel mücadele süreçlerine, hem de gelecekteki toplum yapısına ilişkin önemli tahayyüller içermektedir. “Nasıl bir kent istiyoruz” sorusunun cevabı ne ideal bir kent formu arayışı, ne estetik bir tartışma, ne de fiziki mekan üzerinde yapılacak düzenlemelerle ilişkilendirilebilir.

Bu soruya, bugünkü distopyaya karşı bir ütopya kurulması, kentlerimizi parçacı biçimde şekillendiren liberal ve revizyonist yaklaşımlara karşı, radikal ve bütüncül yaklaşımların geliştirilmesi ile yanıt bulunabilir. Bugün, başka türlü bir kent ve toplum kurulmasına yönelik hayallerin kısıtlandığı, tartışma konusu bile yapılmadığı bir bilinç körlüğü dönemi yaşanmakta, insan birbirinden, mekandan, doğadan ve yaşamdan soyutlanmaktadır. Distopyaya götüren bu durum, bir ütopya yaratılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu ütopyayı tartışmak bile radikal bir kopuş sürecinin başlangıcının önemli bir unsurudur.

  • İstenen ve çeşitli mücadeleler ile erişilmeye çalışılan kent, Demokratik Kent’tir. Buradaki demokrasi kavramı liberal tanımından kurtarılmış, maddi temellere oturup pratik hale gelebilen, farklılıklara dayalı, farklılıkların değerlerini karşılıklı anlayarak paylaşabildiği müzakere süreçlerini içeren ama bunu yaparken sermaye mantığını dışarı çıkararak, kentlilerin yaşama koşullarını geliştirmeyi amaçlayan bir demokrasi kavramıdır. Bu tartışmanın önümüzdeki süreçte sınıfsal bir perspektiften büyütülmesi gerekmektedir.
  • Bu kent, çevreye, doğaya ve insana değer veren kent’tir. Bu değerin değişim değeri olmadığı açıktır.
  • Bu kent, dengeli bir coğrafi ve bölgesel gelişmenin parçası olan kent’tir. Diğer kentlerle yarışmacı şekilde değil; birbiriyle, yan yana gelişmelidir.
  • Bu kent, özyönetim mekanizmalarının oluşturulduğu kent’tir. Yaşayanların mekanın ve toplumsal yaşamın şekillenmesinde doğrudan karar mekanizmalarına katılabildiği bir kenttir.
  • Bu kent, iş, yaşam, kamusal alanların parçalanmadığı bir kenttir. Giderek derinleşen bu mekansal işbölümünün insanı yabancılaştıran unsurlarının aşılabildiği ve insanın kendi yeteneklerini gerçekleştirebildiği bir yaşam ve mekan tahayyülünü barındırmaktadır.

Nasıl Bir Muhalefet ve Alternatif Mücadele

Nasıl bir kent, nasıl bir muhalefet sorusu üzerine yönelik tartışmalarda Çalışma grubu aşağıda özetlenen değerlendirme ve tespitleri yapmıştır:

  • Mevcut uygulamalara ve pratiklere yönelik muhalefetin sadece bu uygulamalara bir direniş olarak kurgulanması yeterli değildir. Direnmenin ötesinde iktidarı kullanmayı hedefleyen bir proje esastır.
  • Bugün önümüze konan ve akademik/entellektüel çevrelerde formüle edilen iki anlayış bulunmaktadır. Mevcut yapılarla müzakereciliği öneren yaklaşım kentsel mücadeleyi iktidar ilişkileri içinde eritirken, iktidar/direniş anlayışı hoşnutsuzluk, itiraz ve muhalefeti yerelcileştirmekte ve güçsüzleştirmektedir.
  • Bugün çatışan gruplar arasında yaratılmaya çalışılan müzakere süreçleri yaşanan sürecin öncesini, sonrasını ve tarafların tarihsel konumlarını düşünmeden hareket etmektedir. Sorunun ne olduğunu, nereden kaynaklandığını irdelemek yerine sonuca yönelik kısa vadede kazanımlar yaratmaya çalışmaktadır. Sorunun içi boşaltılıp, özünden uzaklaşılıp sadece birbirini anlama problemine indirgenmektedir.
  • Kentsel mücadeleler daha geniş ölçekli mücadelelerden bağımsız düşünülemez. Ancak genel mücadelelerin de kentsel mücadeleden bağımsız yapılamayacağı açıktır. Bu çerçevede kentsel mücadeleler hegemonya ve iktidar mücadelesi hedefini yitirmeden verilmelidir.
  • Kentsel çelişkilerin kentlerde yaygınlaştığı bir dönemde bu çelişkilerin sektörel algılanışı her kesimi kendi mücadele alanına sıkıştırmaktadır. Aynı ve benzer süreçleri yaşayan kesimlerin bu işleyişin bütünlüğünü görmesine olanak sağlayacak bir perspektifin ve mücadele anlayışının geliştirilmesi önemlidir.
  • Kentsel sorunlar karşısında mücadele eden kesimlerin sorunlar etrafında bir araya gelmesini sağlayacak platformların oluşturulması ve bu platformların sürekli hale getirilmesi önemlidir.
  • Kentsel alanda mücadele eden demokratik kitle örgütlerinin toplumsal tabanlarını daha aktif hale getirecek katılım mekanizmalarını geliştirmeleri bir zorunluluktur.
  • Bu muhalefetin toplumsal zemininin oluşturulmasında ve büyütülmesinde gündelik hayatın pratikleri içerisinde anlaşılabilen, kullanılabilen ve yeniden üretilebilen, bilimsel alan ile toplumsal alanın birbirini dışlamadığı bir dilin kurgulanabilmesi gerekmektedir.
  • Kentsel muhalefetin büyütülmesi ve karşı iktidar projelerinin geliştirilmesinde, mevcut sistem karşısında kaybeden kesimlerin bir araya gelebilmesi gerekmektedir. Toplumun en yoksul katmanları ile birlikte giderek orta sınıfı da içermeye başlayan bu kesimlerin, ortak sorunlar karşısında, ortak talep ve yaşam alanlarını üretilebileceği (ulaşım, barınma, sağlık vd.), bütünlüklü bir politik hareketin geliştirilmesi gerekmektedir.
  • Bir muhalefet biçimi olarak, yerel yönetimlerin asli görevi olan hizmetlere öncelik vermesi gerekirken kamu kaynaklarını kullanarak uyguladığı rant amaçlı projelerin deşifre edilmesi gerekmektedir.
  • Kentsel eşitsizliklerin yaratılmasında devlet/yerel devlet merkezi bir konumda olduğu ölçüde, karşı taleplerin de merkezindedir. Ancak alternatif bir toplum ve kent kurgusu kendi tahayyülüne uygun yeni karşı iktidar yapıları ve ilişkileri yaratmak göreviyle de karşı karşıyadır.

İmece, Kentsiz, Net ve Gündem Belirleyen tarafından oluşturulan Çalışma Grubumuz, Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi Yönetim Kurulu Üyeleri, İstanbul Mahalle Dernekleri temsilcileri, farklı disiplinlerden sosyal bilimciler, öğrenciler ve diğer katılımcılar ile birlikte Karaburun Bilim Kongresi içersinde “Bir Mücadele Alanı Olarak Kent” adlı 3 günlük atölye çalışması sonrası yukarıda özetlenen sonuçlara ulaşmıştır. Bugüne kadar sürdürülen çalışmaları, Karaburun’da yapılan çalışma ile birlikte kentsel muhalefetin geliştirilmesine yönelik belirlediği amaçlar ve araçlar doğrultusunda, genişleyerek sürdürme kararını almıştır. Bu mücadelenin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması hedefine yönelik olarak, çalışma grubumuz toplumun ilgili diğer kesimleri ile birlikte aktif eylemler, yazınsal çalışmalar ve araştırmalar içinde yer almayı hedeflemektedir.

Bugünün anlaşılması ve karşı duruşu ve yarının kurulması örgütlü mücadeleden geçmektedir.

BİR MÜCADELE ALANI OLARAK MEKAN

1970’lerin sonlarından itibaren kapitalizmin yeniden yapılandırılması ve neoliberalizmin dalga dalga yayılması süreci günümüze gelindiğinde; dünya üzerinde doğal kaynakların tahribatı, kent topraklarının talanı, emekçi sınıfın yaşam kalitesinin düşüşü, sınıflar arası uçurumun giderek artması gibi çok karmaşık ve iç içe geçmiş sorunsallar meydana getirmiştir.
Kentlerimiz ve kırlarımız bugün önemli bir dönüşüm sürecinin içinden geçmektedir/içine itilmektedir. Tüm kentsel ve kırsal alanlar sermayenin fütursuz hareketi ve bu hareketin önünü açan yönetim anlayışları ile karşı karşıyadır. Bir siyasal projenin parçası olarak, bugün yaşam alanlarımız, “saldırı” olarak adlandırılabilecek bir dönüşüm sürecinin parçasıdır.
Neo-liberal politikaların baskınlığında, kapitalizmin mekanı yeniden keşfediş ve şekillendirme sürecini yaşıyoruz. Metalaşan kent ve kır topraklarında her gün yaşayanlarından ırak bir proje ile karşılaşmak işten değil. Bu gidişat sadece mekanları değil yaşamlarımızı da dönüştüren ve birçoğumuzu dışarıda bırakarak geleceğimizi de tahakküm altına alan bir süreci işaret ediyor. Sermaye güçleri ile ağız birliği yapmış ve “kamu yararı” kavramının içini boşaltmayı, hatta kullanmayı terk etmiş yönetim birimleri de süreci normalleştirme uğraşı verirken projelerden pay alma telaşı içerisindedir. Bu paylaşım sürecinde bizler ise, yani kentlerin ve kırların asıl sahipleri, sürecin dışına itilmeye ya da bu sürecin bir parçası olmaya zorlanıyoruz.
Kentlerimizde yaşadığımız sorunların kapitalist düzenin sorunları olduğunu söylemek yerine, tam da bu zamana kadar uygulanmış çıkarcı ve popülist politikaların eserlerini –çarpık yapılaşma, gecekondu sorunu, alt yapı yetersizliği, susuzluk – sorun olarak ortaya koymak, aslında çok derinlerde olmayan siyasal bir projenin mantığını görmeyi engelleyen bir unsur olarak karşımıza çıkıyor. İşte bu çerçevede “Bugünü Anlamak” temalı Karaburun Bilim Kongresi’nin üçüncüsünde karşı siyasal projelerin hem sergilendiği, hem de kendi ve iktidarını, mücadele alanını ve biçimlerini üretmek için sahip olması gerektiği mekan üzerinden, kentlerimizde yaşanan süreci okumayı ve “Bir Mücadele Alanı Olarak Mekan” ana başlığı altında çalışma grubunu oluşturmayı planlıyoruz. İktisadi, toplumsal ve siyasal yapılanma içersinde biçimlenen ve yine kendi özgül koşulları ile bu yapıları belirleyen bir unsur olarak “mekan”ı anlamanın ve dönüştürebilmenin, geleceğe dair bir yaşam tahayyülünün bugünün gerçek özneleri ve somut koşulları üzerinden biçimlendirmenin önemli ipuçlarını verebileceğine inanıyoruz.

Mail adresi: kbk.mekan.08@gmail.com
Mail Grubu Sayfası: kbk_mekan_cg_08@googlegroups.com
Karaburun Bilim Kongresi Web Sayfası: http://www.kongrekaraburun.org/

KARABURUN BİLİM KONGRESİ ÇALIŞMA GRUBUNA DAVET

17 Temmuz 2008 Perşembe

ŞEHİRCİLER ANKARA'DA BULUŞTU

İlki 12 Nisan 2008 tarihinde İstanbul'da gerçekleştirilen "Şehirciler Buluşuyor" etkinliğinin ikincisi 5 Temmuz 2008 Cumartesi günü Ankara'da gerçekleştirildi. Ankara, İzmir ve İstanbul'dan katılımcıların olduğu etkinliğe TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Merkezi ve ODTÜ Mezunları Derneği destek verdi.


Sadece şehir plancılarını değil, farklı meslek gruplarını, işsizleri, öğrencileri ve mahalle derneklerini bir araya getiren buluşmada ilk ziyaret üç buçuk yıldır kentsel dönüşüme karşı mücadele veren Dikmen Vadisi'ne gerçekleştirildi. Dikmen Vadisi Barınma Hakkı Bürosunda vadi halkının bugüne kadar yaşadıkları deneyimler paylaşıldı. Vadide yapılan geziden sonra, İstanbul'un Başıbüyük, Gülsuyu ve Ayazma mahallelerinden gelen mahalle dernekleri temsilcileri İstanbul'da yaşanan süreçlerle ilgili değerlendirmelerini aktardılar. Konuşmalarda Ankara'da ya da İstanbul'da, farklı mahallelerde yaşananların birbirleriyle neredeyse aynı olduğunun, yaşanan sürecin artık kent ölçeğinde herkese yapılan bir saldırı haline dönüştüğünün ve sadece konut sorununa değil kente karşı işlenmiş suçlara karşı da mahallelerden ses çıkartılması gerektiğinin altı çizildi.


Mahalle temsilcilerinin konuşmalarından sonra söz alan TMMOB Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Tarık Şengül mahalleden gelen temsilcilerin somut olaylarla kazandıkları deneyimlerin getirdiği bilgeliğin önemini vurguladıktan sonra şu anda kentlerimizde yaşanan sürecin sadece gecekondu alanlarında yaşayanların değil tüm emekçi, çalışan sınıfların üzerinde baskı yaratan bir süreç olduğuna işaret etti. Bu baskının tarihsel bir yol ayrımını yarattığını belirten Şengül bir arada durulmadığı sürece çalışan sınıflar arasındaki kopukluğun derinleşeceğine dikkat çekerek bu yapay ayrımı kaldırmak için bir arada mücadele etmenin gerekliliğine değindi.


Dikmen Vadisine yapılan ziyaret tamamlandıktan sonra Kuzey Ankara Girişi Kentsel Dönüşüm Alanı'na ve kentsel dönüşüm adı altında yerinden edilenler için yapılan Karacaören TOKİ konutlarına doğru yola çıkıldı. Karacaören'de yapılan teknik gezi, TOKİ'nin kentsel dönüşümle yerinden edilenler için inşa ettiği kentten uzak konutların gerek yapı kalitesi gerekse mekansal açıdan kalitesizliğini ve gözler önüne serdi.


Daha sonra "Türkiye'nin en büyük kentsel dönüşüm" projelerinden biri olarak lanse edilen ve 17 mahalleyi kapsayan Mamak ilçesine doğru yola çıkıldı. Burada Mamak Halkı Kültür ve Dayanışma Derneği temsilcileri ile birlikte Boğaziçi, Dutluk ve Araplar mahallelerinde mahalle temsilcileri ziyaret edilerek ortak sorunlar dile getirildi. Dostlar Mahallesindeki Mamak Barınma Hakkı Bürosunun çalışmaları ile yeniden hayata kazandırılan açık hava sinemasına varıldığında mahallelinin, mücadelesinde bir kazanım daha elde ettiği, Ankara 10. İdare Mahkemesine açılan dava sonucu yürütülecek kentsel dönüşüm projesinin iptali kararı alındığı öğrenildi. Mamak'ta yürütülen çalışmalar konusunda bilgi alındıktan sonra İstanbul Mahallelerinden gelen temsilciler söz aldılar ve kendi mahallelerindeki süreci ve yaşananları değerlendirdiler. Daha sonra söz alan TMMOB Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu Başkanı Tarık Şengül bugün kentlerde sadece kentsel dönüşüm probleminin yaşanmadığını, kentlerin daha büyük bir projenin parçası olarak dönüştürüldüğünü, kırmızıçizginin ise sadece konutlara değil emekçilerin yaşamlarına çekildiğini dile getirdi. Sümerbank, Et ve Balık Kurumu gibi kamu kurumlarının satılmasının bu politikanın bir ürünü olarak görülmesi gerektiği vurgulandı. Bu süreçte TMMOB Şehir Plancıları Odası örgütlülüğü olarak bu kırmızıçizgiyi çekenlerin karşında yer alacaklarını, kırmızıçizgiyi kendi üzerlerine atılmış sayacaklarını dile getirdi. Etkinlik, İstanbul'un Başıbüyük Mahallesinde yaşananları aktaran "GÖÇ" filminin gösterimi ile son buldu.

15 Mayıs 2008 Perşembe

11 Mayıs Pazar Ankara Gezisi

Ulus'ta toplandıktan sonra İrfan Baştuğ Caddesi'ni takip ederek Samsun'a doğru ilerledik. Kuzey Ankara Girişi kentsel dönüşüm projesinin ilk başladığı yerde (yıkıntılar ve yeni blok inşaatları) durduk ve fotoğraf çektik. Altındağ , Solfasol mahallelerindeki gecekonduları, kentsel dönüşüm bloklarını görüntüledik. İnşaatın devam ettiği yıkık alanın içine doğru ilerleyerek yolun karşısındaki sitelerin fotoğraflarını çektik.

Sonrasında Kuzeykent Kentsel Dönüşüm Projesi sonucunda oradan çıkarılan gecekondu sakinlerine verilecek olan TOKİ tarafından yapılan 2500 Konut Projesi kapsamındaki bloklara doğru yola çıktık. Son kalan gecekondu sakinlerinin dediğine göre okullar kapanmadan önce teslim edilecekmiş. Siteyi gezdiğimizde tartışılır bir inşaat kalitesi ile karşılaştık ve bunu da görüntüledik. Daha sonra bir blokta görevli kişinin yardımı ile bir daireyi gezme fırsatı bulduk. 2 oda 1 salon şeklinde yapılan daire içi de dışı gibi bir kalite anlayışında yapılmıştı.

Buradan çevre yoluna çıkarak arka taraftan Mamak Cebeci doğrultusunda Küçükesat'a ulaştık ve burada bir yemek molası verdik. Sonrasında Oran Şehri Panora alışveriş merkezinde Kipa'dan akşam için malzemelerimizi aldıktan sonra İncek yolundan Sincan'a doğru yola koyulduk. Yolda İncek bulvarı üzerinde çeşitli villa ve kooperatif inşaatlarının yanından geçerek Çayyolu-2 olarak tabir edilen Çevre Yolu ve Eskişehir Yolu kesişimindeki Yaşamkent'in blok tarlalarının yanından geçerek Eryaman tarafından Harikalar Diyarı'na geçtik. Burada Altınpark benzeri yapay havuzların ortasında Masal Adası'nı fethettik ve çizgiroman, masal ve efsanelerin tüm karakterlerliyle Kentsiz grubu olarak hatıra fotoğrafları çektirdik. Yanımıza almayı ihmal etmediğimiz futbol topu ile basmanın yasak olduğu çim alanda futbol oynadık. Takımlar Seçil-Ceren-Samet-Özgür ve Gökhan-Mehmet-Gülçin-Hayriye şeklinde oluştu ve ikinci takım maçı Gülçin'in attığı golle 1-0 önde götürürken güvenlik görevlisi müsabakayı Harikalar Diyarı Kuralları çerçevesinde tatil ederek hükmen galibiyeti ilan etti. Buradan da ayrılıp İstanbul yolundan Mehmet'in evine, Yenimahalle'ye giderken TOKİ tarafından devralınıp Konut ve Sosyal Donatı Uygulaması'na başlanan eski Başbakanlık Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü'nün yanından geçerek son durağa vardık. Mehmet'in evinde tam bir işbirliği ile hazırlanan, gerçekten günün yorgunluğuna değecek bir ziyafet çektik ve evlerimize dağıldık.

17 Nisan 2008 Perşembe

KENTSİZ HAREKETİ


İLKELER



Bu hareket kentleri var olan toplumsal ilişkilerin basit bir yansıması olarak değil, bu ilişkilerin kurucu üyesi ve yeniden üretim alanı olarak görür ve kent mekanını ekonomik, sosyo- kültürel ve siyasal alan olarak tarif eder ve hareket kentsel mekana bütüncül bir perspektiften bakar.


Ekonomik mekanda bölüşüm sorununu,

Sosyo-Kültürel mekanda oluşan farklılıklardan doğan eşitsizlikleri,

Siyasal mekanda yöneten-yönetilen çelişkisini, katılım sorunu ve temsil edilememe sorununu dert edinen bir harekettir.

1.Bu hareket tüm diğer mesleki veya politik resmi/gayri resmi oluşum ve kesimlerden bağımsız bir örgütlenme olarak ilkeleri doğrultusunda hareket eder. Bir üst kurumu ya da başka bir kurumla bağı yoktur. Ancak gerektiği durumlarda, kent ve toplum yararına, başka oluşumlarla beraber hareket etme anlamında ilişkiye geçer.


2. Kentsel mekanda yaşanan her türlü sorun hakkında tartışan, fikir yürüten ve dahil olan bir harekettir, kendini sorunların uzağında ya da üzerinde konumlandırmaz. Kendi gündemini kendisi belirler ve sorun alanı olarak tanımladığı her konuda kendi özgün fikirlerini ve pratik çözüm araçlarını geliştirir.


3. Kentsel alanlarda ortaya çıkan sorunlara bütünün parçası olarak bakar ve bu sorunların çözümünü halkın ve demokratik kitle örgütlerinin ortak katılımının sağlandığı bir süreç olarak görür.

4. Yalnızca fikir üreten değil, eylemliliğe dönük bir harekettir. Pratikte yaşanan sorunlardan yola çıkar ve teorik tartışmalarını müdahale araçlarını geliştirmeye yönelik olarak gerçekleştirir.

5. Toplum tarafından kanıksanmış kentsel yaşamın ve şehirciliğin alternatifinin olduğunu kabul eder ve bu görüş çerçevesinde bir farkındalık yaratmaya çalışır.

6. Sosyal, kültürel ve mekansal anlamda ayrışmış olan grupların iletişim/ ilişki kurmaları konusunu amaç edinir.


7. Din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin, kentsel sorunların çözümüne yönelik bütün ezilen toplum kesimlerinin ortak mücadele zemini oluşturmalarına ve bu mücadele zemininde ortak bir dil yaratmalarına emek harcar.

8. Kentsel kaynakların-hizmetlerin ekonomik ve sosyal temel ihtiyaç önceliğine göre farklı gruplar/ mekanlar açısından eşit bir biçimde dağılımını ve insanca yaşamı savunur.

9. İnsanların en temel hakları olan barınma, çalışma ve yaşama haklarını hiçe sayan, halkın ihtiyaçlarını ve istemlerini göz ardı eden yerel ve merkezi yönetimlerin yürüttüğü eşitsiz politikaların karşısındadır.


10. Bu hareket kentsel hizmetlerin niceliğinden çok niteliğini önemser ve bu doğrultuda mekanı ekonomik(değişim) değeriyle değil kullanım değeriyle tanımlar ve kentlerin öncelikli olarak yaşam değerine sahip olduğunu kabul eder.


11. Kentsel mekanı rant kapısı olarak gören, kentleri rant ve kar kaygısı ile şekillendirip çöküntü alanlarına dönüştüren ve tarihi, doğal ve kültürel değerlere saldıran piyasacı planlama anlayışının karşısındadır.


12. Kent içerisindeki küçük parçalar yerine bütün kenti hedefleyen, kullanım değeri odaklı, toplumcu bir şehircilik anlayışını savunur.